İki Şehrin Hikâyesi ?Tüm zamanların en iyisiydi, belki de en kötüsü... İki Şehrin Hikâyesi'nde anlatılanlar, tam da böyle bir zaman diliminde geçiyor. Fransız Devrimi öncesinde kral yanlılarıyla soyluların, halka yaptığı zulüm ve sonrasında devrimi gerçekleştirenlerin soylulara çektirdikleri acılar, okura Paris ve Londra'da yaşanan sürükleyici bir öyküyle sunuluyor. Fransız Devrimi başladığında baskın düzenlenen Bastille Hapishanesi'nde haksız yere 18 yıl mahkûm kaldıktan sonra Londra'ya yerleşen Dr.

Hitit Yazıtlarından Kurgulanmıştır. Ünlü Kadeş Savaşı´nda II.Ramses´e galip gelen, eski dünyanın en modern görünüşlü hükümdarı, Hitit Büyük Kralı III.Hattuşili´yi konu edinen ilk romandır.

Kafdağı´nın Ardı, Dursun Akçam´ın yeni romanı. Yeşil zebercetten yapılmış Kafdağı, dünyayı çevreleyen dağlar zincirinin kaynağıdır. Uzun boyunlu, yetmiş renkli, yeryüzüne konmayan Anka Kuşu, Kafdağı´nın üstünden uçar. Kısacası, Kafdağı´na varmak için birçok engeller geçmelisiniz.

Jose gözlerini güneşe dikmiş yürüyor, düşüncelere dalmış. Karısını düşünüyor, meyhanede şeytanın onunla ilgili söylediklerini düşünüyor. Ovada öten cırcırböceklerinin susup, mantar meşelerinin taş kesileceği günü düşünüyor. Bu kadar düşünmek, hissetmek öldürecek onu...Otuz yıl sonra Jose´nin oğlu Jose gözlerini güneşe dikmiş yürüyor, düşüncelere dalmış, Kuzeni Salomao´nun karısını düşünüyor, meyhanede Salomao´ya ikisi ile ilgili söylediklerini düşünüyor. Artık hiçbir şeyin, çevremizde bizi izleyen nesneleri

Avrupa kültürüyle köylü insanının kültürel çatışmalarını işliyor

x

Ucu Ucuna Yaşam, 12 Eylül dönemi Türkiye´sini yurtiçinde ve yurtdışında yaşayanların romanı. Almanya´daki politik göçmenler, ülkede bıraktıkları aileleri, değişen dünya koşullarında yaşanan çelişkiler, düş kırıklıkları... Ve tüm olumsuzlukların arasından sıyrılıp filizlenen ve yaşamı daha katlanılası kılan bir aşkın öyküsü... Kitabın her satırında Akçam´ın (12 yıllık sürgün yaşantısına özgü) gözlem ve birikimlerinin şiirsel bir dille birleşmesinden doğan anlatım gücünü duyumsayacaksınız,

Maral´da, küçük insanların küçük dünyaları içindeki dramını acılı bir gülümsemeyişle okuyacaksınız. Yazar, konularını ve kişilerini dar ve yoksul çevreden almış olmasına karşın, tiplerdeki canlılık ve yaşam gücü öykücülüğümüze yeni bir hava getirmektedir. Yerli renk, yerli mizah ve sosyal satiriye dayanan çözümlemeler usta bir anlatım biçimiyle iç içe veriliyor. Akçam´ın bu öyküleri, yazarlarımızın gittikçe daralıp çıkmaza giren güçsüz bunalımlarına karşı bir protesto anlatımını taşır.

Yanına iki bavul aldı, evi boşaltacak zamanı olmamıştı. Kendince çok uzaklara gidip unutacaktı yaşadıklarını. Sanki yeni bir yere taşınan herkese yeni bir kalp hediye ediliyormuş gibi umutluydu. Çözümün kendi içinde olduğunu anladığında geri gelecekti. Gelecek bir geri kalırsa tabii... Belkide öyküsünden.

Bu romanı okurken, insanı insan yapan tüm çelişkilern ortasında bulacaksınız kendinizi. Doğanın acımasızlığı karşısındaki soylu direnişin destanıyla yoğrulacaksınız. Çöken bir düzenin her yanından dökülüp sırıtışı ve her yeni oyunla biraz daha güçsüz kalışının belgesini bulacaksınız. Bir köyü, o köyün küçük insanlarını değil, ülkeyi ve dünyayı çevreleyen güçlerin her insanın başında patlayan fırtınasına tanıklık edeceksiniz. Ve bir kez daha insanın soyluluğuna, gücüne ve yaratıcılğına inanacaksınız.

Kendimizi bulmak,eski bir pırpırla kıyıdan kıyıyıa uçmaya bezer önümüzde fırtınalar vardır, ancak bir kez başladığımızda, geri dönmek için çok geçtir artık.